Kadın dans edemez,
Oysa ‘başörtülü bacım!’ diye başlayan sözcüklerle bir oy deposu haline getirilmişti.
Kabataş’a işaret ediliyordu.
Kadının çalışması asla uygun görülmedi,
Çıktı dedi ki bu ülkenin Sağlık Bakanı: ‘En iyi kariyer anneliktir!’
Ta ki,
Yerlerde saçı sürüklene sürüklene götürüldüğü zamana kadar,
Kaldırım taşlarında böğrüne karnına saplanan bıçaktan sonra anladılar bizimkiler.
‘Eyyyy! bıçak çeken, sürükleyen. En ağır cezaaaaaaa!’
Kadın, Atatürk’ün getirdiği medeni kanunla kendine geldi.
İkinci sınıf vatandaş olmaktan kurtarıldı,
Kocasının arkasında değil, yan yana başı dik gezdi.
Her ne kadar 90 yıllık reklam arası deseler de,
Cumhuriyet, devrimler
Kadını meclise gönderdi.
Lalecilerin hayalleri o günleri göremedi.
Dindar Cumhurbaşkanı seçen toplum, elbette kendi çerçevesinden bakacağı kadın profiliyle kadına yaklaştı,
Çalışmasın,
Konuşmasın,
Çocuk yapsın,
Kariyeri olsun…
Ne ki bak işte, kaldırım taşlarında sürüklenmesine, böğrüne karnına saplanan bıçaklara müdahale edemedik.
Türkiye bir Münevver Karabulut cinayeti ile çok önceden sarsıldı,
Unutmadı.
Kader mahkumu Gülümser’i unutmadı,
Töreye kurban gitmişti.
Otobüs içerisinde Molotof kokteyliyle cayır cayır yakılan üniversiteliyi unutmadı
Ve Mersin… iğrenç bir olayla daha Türkiye ayağa kalktı.
Bu kez hedef 20 yaşında pırıl pırıl Özgecan Aslan’dı,
Katledildi.
Yine sesler gelmeye başladı,
Bu sefer kariyer, mariyer sözcükleri edilmiyordu,
En ağır cezalardan yükseldi sesler.
Neye yarar?
Nereye kadar?
Ben inanmadım,
Sadece Özgecan’a ve yüreği cayır cayır yanan ailesine ağladım..
Yorum Yapın